25 Kasım 2011 Cuma

ve bir gün


Kafamı salladım. Bir sağa bir sola.
Ellerimi ovuşturdum. Bileklerimde bir hafiflik... Bunu hissetmek şaşırtıcıydı, gerçek olduğuna kendimi inandırmak ister gibi havada dalgalar çizdim ellerimle. Kafamın üstünde bir lamba, odanın ortasında tahtadan bir sandalye, üzerinde ben. Ayaklarıma dolanan iplerle birlikte şaşkınlığı da fırlatıp kenara kapıyı açtım. Dışarı çıktım rüzgar beni geri ittikçe ben onun aksine koşmaya başladım. Deliler gibi... Kollarım iki yana açılmış, önüme gelen her şeyi göğüsleyebilecekmiş gibi koştum koştum koştum... Bir zaman sonra eller cepte yürümeye başladım. Adımıma engel olan taşı vurup fırlatacakken alıp cebime attım. Adımlar devam etti. Elinde kutularla yanımdan geçen adamı dikkatlice inceledim, bir köpeğe selam verdim, sokağın ortasında döne döne gökyüzünü izledim. Daha önce hiç dikkat etmediğim bir duvarın karşısında dakikalar harcadım. Sarmaşığın teki taşları kucaklamıştı. Öylece çöktüm dibine. Bacaklarımı uzattım. Sokaktaki tüm oksijeni ciğerlerime çektim, ardından tüm gücümle nefes verdim. Geceyi de bulutlarda geçirdiğime bakacak olursak, şurada uçan kuştan ne farkım var? Biliyorum biliyorum.

Hiç yorum yok: