6 Mart 2012 Salı

ne kadar da aptalım

Ağlayacağım.
Yok, bir şey olmadı. Yalnızca yine kitap okudum. Kafamda dönüp dönüp duruyor kelimeler, şekiller, fikirler... Bazen aptalca, hayatın şifresini çözdüğümü zannediyorum.Şifreyi içinde saklayan cümle gelip karışıyor zihnime. Tam kağıda kaleme sarıldığım anda onu yerinde bulamıyorum. Kaçırıyorum. Neden acaba... Yine kitap okudum. Her zamanki gibi bir an durup sayfaları kokladım. Okumamın ortasında ansızın "ah,evet,evet" dedim. Deli sandılar. Yine durdum da yazarın fotoğrafına baktım. Benden yıllar önce bu dünyayı adımlamış olan, ağlamış, gülmüş, düşünmüş ve yazmış olana... Okurken sanıyorum ki, bir insanın içini görüyorum. Elinde kalem, kağıdının karşısında dururken kafasından aynı benim gibi binlerce düşünce geçirdiğini biliyorum. Sanıyorum ki, birinin dünyasında dolaşmışım birkaç zaman, birkaç sayfa... O zaman içimde büyüyen duyguları hissediyorum. Farklı...Farklı duyguları. Deli mi derler? Ne dedikleri hep önemli mi? İçimdeki sesin yönlendirmesiyle bambaşka bir dünya kuruluyor bedenimin ardında. Orada da güneş doğuyor, batıyor. Sesleri duyuyorum, yollarda yürüyorum. İnsanlar geçiyor, görebiliyorum. En iyisi de anlayabiliyorum. Uzanıp dokunabiliyorum kime istersem... Belki o yüzden durup durup "anlıyorum,evet,evet" diyorum. Ya da kapağı tamamen kapattığımda gözlerim dalıp gidiyor ve kafamdaki dönme dolap harekete başlıyor, bu yüzden. En iyisi sokağa vurayım kendimi, bakarsın yolda soğuktan titreyerek yürürken aylak adam a çarpar kolum. Peşimden gelen ayak seslerinden hiç korkmam o zaman. "ne kadar aptalsın" der sessizce. "Sus, biliyorum" derim. Belki.

Hiç yorum yok: