14 Ekim 2014 Salı

yapraklar

Evin içinde yürürken kendimi denizin üstünde bir teknede gibi hissediyorum, başım dönüyor. İkide bir lambaları kontrol ediyorum.
Şarkı söylüyorum, evin içinde dolaşıyorum. Bir deftere saçma sapan bir sürü şey yazıyorum. Durmaksızın anlatasım var ve içimde korkunç bir tezat, atamadığım birçok şey... 

Keşke saatlerce konuşabilseydim, keşke saatlerce anlatabilseydim. Bir sayfaya değil, bir telefon ekranına değil, kanlı canlı ve tepki veren ve yadırgamayan ve en önemlisi "bilen" birine saatlerce dert yanabilseydim. Çünkü ne yazık, ben dahil etrafta hiç kimse hiçbir şeyi bilmiyor. Hayatımın özetinin "bilmiyorum" olarak kalmasından korkuyordum ya, artık ironik bir şekilde biliyorum hayatımın özetinin bu olduğunu.
  
Dışarıdan çok sakin görünüyorum, eminim.  Mesela şimdi baksan bana, evde bile gayet düzgün giyinmiş, yüzünde tek bir sivilce dışında sıkıntı belirtisi yok, bilgisayarın başında uslu uslu bir şeyler yazıyor. Ya kafamın içi? Savaş meydanından farksız. Çünkü benim kafamın içi bir dalgalı deniz. Gelgitli bir deniz. Bazen duruluyor, bazen de kuduruyor bildiğin. Bunda benim suçum var mı? Kimbilir... Rüzgarda savrulan yaprak olarak pimi çekmiş olabilirim. 

Ne ironik bir insanım.. 

Ama ya rüzgarlara ne demeli? Benim dengemi bozuyorlar, hep lambaları kontrol etmek zorunda kalıyorum. Tüm bu beyin sarsıntısı, bu yanılsamalar, bu bilmemeler.. 
Ah hayat bazen biz yapraklar için ne kadar basit ve bazen de ne kadar korkunç.. 

4 yorum:

Fidan Dinç dedi ki...

Sen hala sadece 17 misin? Sadece 17 olan biri için çok güzel yazıyorsun...

juliet dedi ki...

Hahah 17 değilim, o yukarıda yazan şarkının sözü :) 20 yaşındayım neredeyse, 20 olan biri için de güzel yazıyorumdur umarım

Fidan Dinç dedi ki...

Evet 20 olan biri için de güzel yazıyorsun:) Hatta birçok 40'a 50'ye filan nazaran da harika yazıyorsun. Ama çok kısa:(

juliet dedi ki...

Çok teşekkür ediyorum :)
Kısalık konusu da içimden geldiği gibi tamamen