10 Ekim 2015 Cumartesi

bilincim akıyor

Giden cümlelerim için ağlayabilirim. 
Giden cümlelerim için ağlayabilirim çünkü bugün yağmurun altında yine nasıl yavaş yavaş yürüdüğümü, nasıl ıslandığımı ve hangi şarkıları söylediğimi anlatamıyorum. Şimdi pencerenin önünde nasıl oturduğumu, etrafın ne kadar sessiz ve hatta karanlık olduğunu, yanımda güzel müziklerden ve dört yüzlü bir sayfasında açık kalmış bir kitaptan başka hiç kimsenin olmadığını anlatamıyorum. Karnımın ortasına gelip bir şeyin oturduğunu, onu tanımlayamadığımı anlatamıyorum. Tanımlayamıyorum çünkü cümlelerim gitti. Onlar olsaydı tanımlarmışım gibi geliyor oysaki. Ben ne yaptım? Kendimi bilimsel bir metin haline mi dönüştürdüm yani? Bunu ben mi yaptım? Bilimsel metinlerin karnının ortasına bir şeyler oturur mu? Oturuyormuş ama böyle bilimsel şeyler oturuyormuş demek ki. Tanımlı ama tanımsız, öyle uzak, uzaklaştırılmış, etrafına duvarlar örülmüş bir şeyler işte. Bu noktanın adı ne şimdi? Söyleyin bilim adamları, adı ne bu noktanın? Ben nereden geldim buraya hatırlamıyorum, nereden ve nasıl geldim? Cümlelerim olsaydı belki bunu da cevaplayabilirdim. Ama yoklar. Vardılar ama artık yoklar. Bu da geçenlerde izlediğim bir güldürüden alıntı. Oyuncular önce sahneye çıktılar, var oldular. Sonra anlık bir şey oldu, bir baktık şimdi de yok oldular. Koca salon, bütün insanlık, hep birlikte kahkahalarla güldük buna. Yanımdaki kadının milyonuncu izleyişiymiş bu, çıkışta ayaküstü sohbet ederken söyledi. Benim henüz yeni olduğumu öğrenince buna da oldukça şaşırdı. Çünkü çok iyi gülmüşüm, milyonuncu kez izlemiş gibi gülmüşüm, hatta ondan bile iyi gülmüşüm. Gurur duydum kendimle sevgili insanlar, nasıl duydum nasıl duydum anlatamam. Niye? Çünkü cümlelerim gitti. Anlıyor musunuz? 

Şimdi uyuyacağım sanırım. Hem ne diyor Fernando Pessoa:
"Sonuçta uykum geldi, çünkü bilmem nedendir, bana öyle geliyor ki, bütün bunların vardığı nokta, uyumak." 



Hiç yorum yok: