15 Kasım 2016 Salı

ben ve sen, ben ve o

Küçük veya büyük, mantıklı veya saçma fark etmez, herkesin içinde bir şeylerin fırtınası kopuyor, biliyorum. Yalnız kaldığımda kendime neler söylüyorum seninle ilgili? Sen neler söylüyorsun bana? Neler yazıyoruz?
Benim yaptığım bir hareket kimbilir kaç zamanın, kaç insanın kopardığı fırtınanın sonuçları, seninkiler de öyle.
Dışarıdan öylece baktığımızda, derinine inmediğimizde veya sadece "bilmediğimizde" o hareket kendine özgü basitliği ve yüzeyselliğiyle kalıyor. O haline göre tepki veriyoruz, ona göre oluşuyor duygularımız, belki düşüncelerimiz değişiyor, başka yönlere gidiyor. Hatta belki birbirimizden uzaklaşıyoruz. Ama ardında ne var işte?
Ve sonra şu geliyor bir de:
Kendimi düşünmek, kendi fırtınalarımı düşünmek, bunları düşünmenin gerekliliği ve seni düşünmek, senin fırtınalarını düşünmek ve bunları düşünmenin gerekliliği. Ben ve sen arasındaki zor çizgi. En doğru kalınlık ne olmalıdır mesela?
Bilmiyorum.
Hayatta bu orta yollar meselesi kadar zorlayıcı kaç şey var, merak ediyorum. Ama yine de en azından bugün, senin bendeki varlığının değerini esas aldığımda, kendimdeki gereklilikleri esnetebilmeliyim diye düşünüyorum. Çünkü yine başa dönüyorum, içinde bir şeylerin fırtınasının koptuğunu biliyorum. Kendimden biliyorum. İşte bu yüzden, bazen bile olsa bunları sorgulamalıyız diyorum. Benden ve senden bir adım atarak, kalınlığının ne olduğunu bilmediğim o çizginin üstünde bir yerlerde buluşabilmeliyiz. Birbirimizde derin boşluklar, içe atılan düşünceler yumağı oluşturmamak adına bunu yapmalıyız. Ve kendi halimizde kaldığımızda, sen arkanı döndüğünde ve ben de öyle, bir fırtınanın kaynağında birbirimizden izler bulmamalıyız.


Hiç yorum yok: